İş
hayatında insanın yükselme ve düşüş dönemleri oluyor. Kariyeriniz boyunca her
zaman en iyi veya hep en kötü olunmuyor. Benim en önemli düşüş dönemim
Çopikas’tan ayrılmama doğru giden zaman aralığına denk gelir.
Aşağıda
çok kısa olarak okuyacağınız dönemden, bende kalan “hatalarımdan ders almayı
öğrenmek” oldu.
1999’da
Genel Müdür olduğumda henüz 38 yaşında idim. Üç yıl önce geldiğim şirkette, çok
önemli teknik iyileştirmeleri yönetmiş ve şirketi satılmaya hazırlamıştım. Etrafta
başka aday da olmadığından (şans da denebilir, doğru zamanda doğru yerde
olmakta) DS Smith satın aldığında Genel Müdür olarak atandım.
Pozisyon
Körelmesi
Bizde
“taç giyen baş akıllanır” şeklinde bir söz vardır. Doğru mu bilemem ama taç
giyenin etrafında şakşakçıların toplandığı da bir gerçektir. Sanırım benim
etrafımda bunlardan çok fazla vardı. Böyle söyleyerek yalnızca etrafımı
suçladığım sanılmasın, kuşkusuz en büyük hata kendimde idi.
Bu
duruma “pozisyon körelmesi” adını veriyorum. Pozisyon körelmesi, geçmişteki
başarınız nedeniyle (benim örneğimde teknik iyileştirmeler), geldiğiniz
pozisyonda sanki o pozisyonun bütün gerekliklerine haizmişsiniz durumudur.
Belki geldikleri pozisyonun gereklerine fazlası ile sahip olanlar vardır ama
ben değildim.
Üst
düzey yöneticiye düşen (yani bana düştüğü halde yeterince yapamadığım)
etrafındaki insanları ‘ekip’ olarak algılamayıp-gerçek bir ekip kurmasıdır.
(Şirket büyüklüğüne bağlı olarak orta düzey yöneticiye de bu sorumluluğun
düşmesi mümkündür.)
Eskilerle-yenileri,
alaylılarla-tahsillileri harmanlayıp sağlam bir takım oluşturmak gerekiyor.
Bunu yapabilmek, yöneticinin, yalnız yönetim becerisini değil, takım kurma kabiliyetini
de gösteriyor ve kurumu hem maddi hem de manevi olarak etkiliyor.
Üyelerin
hepsinin/çoğunun şu üniversiteden mezun, ana dili gibi yabancı dil bilmesi
gerekmiyor. Ama takımın aynı hedef için (vizyon, misyon) aynı bakış açısıyla
(strateji) aynı sonuç için (hedefler) koşturması gerekiyor. Üyelerin kendi
aralarında ve dışarıya karşı aynı şekilde davranması (ortak değerler) da şart
oluyor.
Takımın
farklı kapasite ve kalitede ama birbirini tamamlayan ve lidere karşı gerçek
fikrini söyleyebilen (hep onu desteklemeyen) üyelerden oluşması kurumun
başarısı için hayati öneme sahip olduğunu anlamam için biraz zaman geçmesi
gerekti. Ama itiraf etmeliyim ki, o yıllarda takımımın her söylediğimi kabul
etmesi çok hoşuma giderdi.
Ayrılırken
Ayrılmaya
karar verdiğimde, birkaç hafta içinde kolayca iş bulacağımı emindim.
Çalışırken, sizinle arkadaşlık etmek isteyen, arayıp-soran insanların aslında
sizin şahsınızla değil; pozisyonunuzla arkadaş olduğunu (yani güce tapanlardan
olduklarını) anlayamıyorsunuz. Ben anlayamamıştım.
Bazı
yerlere başvurup-CV gönderip iş teklifleri bekliyorsunuz. Yardımcı olacağını
umduğunuz insanlar telefona çıkmama eğilimi gösterebiliyor. Ancak bu, o
kişilerin tümden kötü olduğunu göstermeyebilir. Belki size yardım
edemeyeceklerini ifade edemediklerini, belki size hatalarınızı söyleyemediklerinden
veya belki de sizden bıkmış olduklarındandır.
Veya
tersine siz, (halen pozisyon körelmesinin etkisiyle) daha yüksek
beklentilerinizi koruyor olabiliyorsunuz. Ben tam da bu nedenle de bir iş
teklifini kaçırdım. Ama sonra geriye baktığımda, (o an belki bir travma yarattı
ama) iyi olmuş ayaklarımın yere basmasını sağlamış diye düşünüyorum.
Evde
Otururken
Düzenli
çalışma yaşamı kesintiye uğradığında, değil günler saatler geçip gitmiyor. Ve
günü iyi şekilde doldurmak gerekiyor.
Ben
bol bol okudum. Ekonomisini düşünerek ya kaldırımdaki kitapçılardan ya da
okunmuş satanlardan kitap aldım.
Zaten
az olan hareket miktarımı arttırmak için düzenli spor yapmaya başladım ve
yıllardır ihmal etmedim.
Yıl
başı ile bayram tatillerinin yakınlığından dolayı, en erken dört ay sonra işe
bulabileceğimi hesap ettim. Ve bu süreci
uygun şekilde yaşamaya gayret ettim.
Buraya
Kadar Yazdıklarımdan Ne Öğrenmiştim?
Tek
başına başaracağın şeyler sınırlıdır. Takım çalışması, başarının arkasındaki
sihrin adıdır.
Atandığım
pozisyona tek layık aday ben değilim. Başka aday olmadığından seçilmiş
olabilirim.
Etrafında
yalnızca seni onaylayanlar varsa, yandığının resmidir. Monologların kurumun
gelişmesine katkısı çok sınırlıdır.
Terfi
ile gelen imkanlar, ölünceye kadar gelecek demek değildir. Kazandığından daha
azıyla geçinmek gerekir.
Yeni
İş
Tahminlerim
doğrultusunda, Çine Akmaden’de yine Genel Müdür olarak çalışmaya başladım.
Kurumlar arasında, nasıl kültürel ve kurumsal farklılıklar olabileceğini de
görmüş oldum.
Yabancıdan
çok şey öğrendim derken, yerliden hiçbir şey öğrenmediğim ortaya çıktı. Sonraki
iş yerimde de yerli bakış açısını öğrenmeye devam edecektim.
Öğrenmeye/eğitilmeye açık olmanın çok faydası var. “Bu yanlış” diyerek
kesip-atmanın ne size ne de şirkete faydası oluyor. Farklı bakış açılarını
öğrenmeye çalışmak en iyisi.
Özetle
Evde
otururken düşünüp-hatalarımı bulduğumu ve artık aynı hataları yapmayacağımı
öngörürken; öğrenmenin (=ders alma) eğer yapabilirseniz ölünceye kadar süren
bir eylem olduğunu anladım.
İnsan,
hata yapmaktan şu veya bu nedenle kaçamıyor. Ben de kaçamadım. Hata yaptığımı
fark etsem kaçar mıydım, bilemiyorum. Maalesef zaaflarımız da var.
Herhalde
önemli olan, hatayı fark edince, üzerinde düşünmek, ne yapılabilir idi diye
analiz etmek, alternatifleri gözden geçirmek ve kıssadan hisse çıkarmaktır.
Bir
tür kontrol mekanizması kurarak; aynı tür hataya tekrar düşmemenin adı herhalde
önleyici bakım olsa gerek veya PUKÖ döngüsü (planla, uygula, kontrol et ve
önlem al) de denebilir.