17 Nisan 2016 Pazar

Büyük Değişim

Geçen ay kağıt esaslı ama köşebent gibi oluklu mukavva dışındaki ambalaj üreticilerinden bir kaçını ziyaret ettim. Bu tür ziyaretlerde hep olduğu gibi, geçen yıl nasıldı, bu yıl nasıl olacak gibi konuşmalar geçti. 2016'nın canlı bir yıl olmayacağını, gerçek büyümenin (=oluklu mukavva sektörü büyümesi) 2017'den itibaren olacağını tahmin ediyorum dedim. Buna karşılık bir şirket ortağı, "son 3-4 senedir, bu sene olmadı, seneye işler iyi olur inşallah diyoruz ama gelecek senenin sonunda da aynı noktada olduğumuzu görüyoruz" şeklinde bir özet yaptı. Yaptığı özet esasen, çok sayıdaki orta ve küçük işletmenin durumunun tespitidir.

İş sahibinin bu şekilde düşünmesinde yapılan yatırımın, planlanan (veya umulan) geri dönüş süresine uyulamayışı sanırım en önemli etkendir. Öte yandan ülkemizin normal temposunun altında büyümesi ve yabancı finansman girişinin azalması gibi faktörler de ekonomik gelişmenin yeterince iyi hissedilmemesine neden olmaktadır.

Bütün bunlar, ilk aşamada akla gelen doğru saptamalar olsa da gerçek neden "büyük değişim" biraz daha derinde ve daha büyük etkendir.

Büyük değişimi bazı örneklerle açıklamak daha kolay olacaktır. Benim ziyaretlerimle hemen hemen aynı günlerde Bobst'dan Hagop M. Tavitian Kaplamin'i ziyaret ettiğinde makinelerin verimliliği üzerine konuştuk. Hagop'un sorumlu olduğu bölgelerde verimliliğin nasıl farklı gözlediğini şöyle açıkladı. Hagop ayda 4.000 ton gibi oluklu mukavva kutu üreten bir fabrikanın, Avrupa'da (sanırım İspanya veya İtalya'yı kastetti) 70-80 kişi çalıştığını, buna karşılık Arap ülkelerinde aynı üretimin 300-350 kişi ile yapılabildiğini anlattı. Avrupa'da bu verimliliğin sağlanması için, fabrika müdürünün günde birkaç saat forklift operatörü gibi çalıştığını anlattı. Arap ülkelerinde ise insan gücü halen çok ucuz olduğundan otomasyonun zayıf olduğunu, prefeeder yerine 2-3 kişi istihdam edildiğinden bahsetti.

Çalışan kişi sayısı bakımından benzeri bir örneği ise bizzat 1999'da gözlemlemiş idim. O vakitler, DS Smith'in İtalya'daki Lucca fabrikası kişi başına verimlilik bakımından grubunun en iyi fabrikası idi. Ayda yaklaşık 4.600 ton kutuyu, toplam 120 kişi ile üretirler ve tüm DS Smith'e örnek olurlar idi. (Satış ve bakım onarım komple outsource edilmiş idi.) Demek ki 17 yıllık zaman içinde bir Avrupa fabrikası çalışan sayısını 30% kadar azaltmayı başarmış.

İster istemez ülkemizdeki durumu düşündüm. Aynı ölçekteki (=4.000 ton/ay, ortalama teknolojili) bir fabrika, ülkemizde 180-190 kişi çalışmaktadır. (Hizmet verilen sektörler, üretilen ambalaj tipleri, bu sayıyı çok etkilemektedir.) Çalışan kişi sayısı bakımından Avrupa'nın yaklaşık iki katı, Arap ülkelerinin ise yarısı kadar. İşte ülke olarak tam bulunduğumuz yer orasıdır.

En yeni teknolojiyi getirmekle, en verimli örneklerden olamıyoruz. Yatırımcı ise (yukarıdaki iş ortağı gibi) her yıl beklentisinin daha az karşılandığını düşünüyor. Bunlara her konuda yaşadığımız "büyük değişim"ler neden oluyor. Peki nasıl değişimler yaşıyoruz ve işlerimizi nasıl etkiliyorlar?

Teknoloji
Her alanda kullanılan teknoloji her gün ileri gidiyor ve daha dijital hale geliyor. İş olarak benimsediğimiz eylemler, bilgisayar/robot tarafından yapılır hale geliyor ve ortadan kalkıyor. Orta yaşın üzerindeki insanların havsalasının almadığı bir durum ortaya çıkıyor. Teknolojiye karar vermesi gereken yöneticiler, onu yeterince anlamadığı için hatalı karar veriyor. (Buradaki teknoloji kavramı, akıllı telefondan çok daha fazlasıdır.) Önümüzdeki beş yıl için seçilen teknoloji, bir yıl geçmeden (başlangıçta hatalı seviye seçildiğinden ve/ya ilerlemenin hızlanmasından) demode hale gelebiliyor.

Yatırımcı
Değişen teknoloji, yatırımcıyı daha bir önceki yatırımın geri dönüşünü tamamlamadan yeni yatırıma zorluyor. Zaten yeterli sermaye birikimi olmadığından, yatırım erteleniyor ve rekabette geri kalınıyor.
Küçük olsun hepsi benim olsun kafasındaki yatırımcı, ortaklık kurmayı ve daha büyük bir yapının parçası olmayı tercih etmiyor ve sermaye birikimi yok olup gidiyor.
Ülkemizin bir büyük planlamaya ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Ülke olarak rekabetçi olamayacağımız sektörlerdeki yatırımların engellenmesi ve kaynakların başka stratejik sektörlere yönlendirilmesi gerekiyor. Küçük sermayedarların birleşip daha büyük yatırımlar yapma anlayışına geçmeleri sağlanmak durumunda.

İnsan Gücü
Ülkemizde yeterince işsiz olmasına rağmen, düzenli çalışacak insan sayısı çok az olarak görünüyor. Yeni yetişen gençler, TV dizilerindeki gibi yaşama ve kısa sürede zengin olma hayali kuruyor. Bir önceki nesil için gayet uygun olan işler, bu nesle angarya/ağır/kazancı az geliyor. İş gücünün bu tutumu, yatırımcıyı otomasyona/robotlaşmaya zorluyor.
Asgari ücret seviyesi, genellikle yatırımların yapıldığı büyük şehirler için "geçinilemez" olduğundan; çalışan sirkülasyonu devam ediyor ve mevcut teknoloji bile düzgün kullanılamamış oluyor.

Rekabet
Yeni kurulan her fabrika, mevcut pazardan pay almaya çalışıyor. Artan rekabet, fiyat üzerinde bir baskı oluşturuyor.
Ayrıca, hayatın doğal akışında az teknolojili ürünlerin fiyatları düşmeye mahkum. Ambalaja oranla daha yüksek teknolojili ürünlerde (elektronik cihazlar gibi) bile reel fiyatlar yıldan yıla düşmesinden bunu görebiliyoruz.
Yatırımcı, rekabette öne geçmeyi halen bölgesel teşvik, ucuz iş gücü, grup şirketine pahalıya satma gibi kalıcı olmayan çözümlerden bekliyor. Halbuki yeni ürün geliştirme, pazarda farklılaşma gibi konulara ağırlık vermesi gerekiyor.
Buna karşılık müşteri, yoğun rekabetten daha düşük fiyat elde etmeye çalışıyor. Mevcut tedarikçisinin zaman içinde kendisi için geliştirdiği ürün ve hizmetleri bir kaç kuruş ucuz almak için göz ardı ediyor.

Müşteri
Müşteri beklentileri sürekli değişiyor ve (ambalaj üreticileri açısından) giderek daha da zorlaşıyor. İşe yeni başlayanlar için değişen müşteri beklentilerini anlamak daha kolay. İşe başlayalı 15-20 yıl olmuş kişiler için beklentilerdeki değişimi anlamak daha zor.
Ayrıca müşteri, yukarıdaki gibi liyakatsiz davrandığı sürece ambalaj sektörünün ürün geliştirmesini engellemiş oluyor.

Yeni Normal
Sanıyorum pek çok sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de bir yeni normal oluşuyor. Eskiden örneğin 50 M TL yatırımla, 200 kişi çalıştırmak ve 5% kar elde etmek mümkünken; artık 200 M TL yatırımla, 100 kişi çalıştırmak ve 1% kar elde etmek normal oluyor. (Verilen rakamlar örnek olsun şeklindedir, tutarlı olması beklenmemelidir.)
Elbette bu büyük değişimi yaşamak ve gerekenleri yapmak da mevcut yöneticilere/yatırımcılara düşüyor. Hepimize kolay gelsin.

3 Nisan 2016 Pazar

Kağıt Fiyatları Nasıl Oluşuyor?

Ambalajın en önemli maliyet unsuru, en büyük girdisi kuşkusuz oluklu mukavva kağıtlarıdır (containerboard.) Son bir kaç senedir, yeni giren kapasiteler, hurda yokluğu vb nedenlerle kağıt fiyatlarında gerekli-gereksiz çok fazla hareket oldu. Bunu oluklu mukavva alıcılarına anlatmakta çok zorlandık. Yıl başından bu yana ise sokak toplayıcıları ile ilgili yasal düzenlemelere bağlı sıkıntılar yaşadık. Acaba kağıt üreticileri nasıl fiyatlandırma yapıyor, önümüzdeki 3 ay (veya 1 yıl) da fiyatlar nasıl oluşacak şeklinde hep merak etmişimdir.  2016 yılının ilk çeyreğinde ambalaj tarafında işler çok parlak olmadığından, takip eden dönemlerde hammadde fiyatlarının gidişatını kestirmek çok önem kazanıyor.

İşte böyle düşünceler içerisinde iken yazının altındaki linkte verdiğim adreste bulunan döküman elime geçti. "How and why do prices really move in the paper industry?" başlıklı yazıda, klasik arz-talep teorisinin kağıt fiyatlarının oluşmasında etkili olmadığı açıklanıyor. Büyük üreticilerin, maliyeti düşük fabrikalarını kapatmak suretiyle fiyatları arttırma veya nispeten maliyeti düşük üreticilerin fiyatları düşürdüğü suçlamalarının geçerli olmadığı vurgulanıyor.

Eğer fiyatlar küçük üreticilerin maliyet seviyesine göre oluşuyorsa, piyasa fiyatı her zaman aynı (yani küçük üreticinin maliyetini kurtarır) seviyede kalabilirdi. Küçük üreticilerin maliyetleri yükseldiğinde fiyatlar artması, küçük üreticinin maliyeti düştüğünde de fiyatların düşmesi gerekirdi. Buradan çıkacak sonuç, küçük üreticilerin kar marjlarının hep aynı seviyelerde kalacağı şeklindedir.

 
Fisher International, kuzey Amerika'daki yazı tabı üreticileri açısından pratikte işlerin nasıl olduğunu yukarıdaki grafikle açıklamış. Turuncu eğri kağıdın satış fiyatını gösterirken, zaman zaman onu kesen lacivert eğri ise nakit maliyetleri göstermektedir. Yeşil ve kırmızı sütunlar ise aradaki farkın kaç dolara tekabül ettiğini açıklamaktadır. Grafiğe göre üreticiler B ve D  dönemlerinde nakit maliyetlerini bile karşılayamadan zararına satmışlardır.
 
Nakit maliyet, doğrudan nakit çıkışı yaratan; hammadde, yardımcı madde, enerji, nakliye, işçilik gibi kalemlerdir.
 
B ve D dönemlerinde bazı üreticilerin fiyatları arttırmaya çalıştıkları bazılarının ise satmamayı tercih ettikleri düşünülmektedir. A ve C dönemlerinde ise üreticiler pazarlıkta farklı davrandıklarından, kimi az kimi daha çok kar elde etmişlerdir.
 
Buradan hareketle yazara göre, kağıt üreticisi bütün satışlar için aynı sertlikte pazarlık etmediğinden fiyat daha komplex ve kolay tahmin edilemez oluyor. Üreticinin işsiz kalma endişesi ile alıcının kağıtsız kalma korkusu gibi psikolojik faktörler gizlice pazarlığı etkiliyor.
 
Ayrıca şu faktörlerin de kağıt fiyatını etkilediği düşünülüyor:
Kağıt fabrikasının çalışma yüzdesi (ne kadar yoğun çalıştığı)
Kağıt stokları (hem üreticideki hem de alıcıdaki kağıt stokları)
Maliyet değişimleri (beklenen maliyet artış/azalışı)
Nihai talep (kağıda göre nihai talep oluklu mukavva olduğundan, ambalaj alıcılarının istekli olma durumu)
Kapasite değişiklikleri (devreye yeni giren/çıkan fabrikalar, planlı duruşlar)
Sipariş yükü (kağıt fabrikasının almış olduğu henüz teslim edilmemiş siparişler)
Yükleme durumu (alıcıların siparişlerini çekme hızı)
... vb şeklinde sıralanmaktadır.
 
Yazı yukarıdaki görüşlerden hareketle, Amerika'da kağıt fiyatını oluşturan etki döngülerini

şeklinde resmediyor. Kağıt fiyatı (CB Prices) kağıt siparişi gelişi ile fabrika kapasitesine bağlı oluşuyor. Kağıt siparişleri ise, sipariş, çalışma oranı, üretim miktarı, teslimat ve kağıt stoku döngüsünden etkileniyor. Çalışma oranı ile üretim miktarı ve kapasite kullanımı yeni yatırım döngüsünü meydana getiriyor. Buraya kadar olan döngülere göre, devreye giren yeni fabrika üretim miktarını ve teslimat hızını arttırıyor. Sipariş miktarı sabit ise üreticide mamul stoku birikmesi kaçınılmaz görünüyor.
Diğer tarafta ise şöyle bir reaksiyon gerçekleşiyor: Kağıt fiyatı arttığında, kutu fiyatı artıyor, kutu siparişleri artıyor ve kağıt stokları azalıyor. Elbette tersi durum da geçerli. Kağıt fiyatı düştüğünde, kutu fiyatı da kutu siparişi de düşüyor ve kağıt stokları artıyor.
Son döngüde, kutu alıcısının talebi azaldığında, kutu stokları artarken, kutu siparişleri azalıyor ve kağıt talebine etki yaratılıyor.
Elbette bunların hepsi Amerika'da oluyor ve orayı anlamak bizim için kolay. Ülkemizde maalesef durum çok daha karışık. Sokak toplayıcıları probleminde olduğu gibi piyasa/ülke gerçekleri dikkate alınmadan hazırlanan mevzuat, büyük kağıt üreticilerinin küçükleri zora düşürme arzuları,  gerçek fiyatları yansıtmayan fiyat listeleri, kur belirsizliği, hurdanın belediyelere para verilerek toplanıyor olması,...gibi faktörler oyunu çok daha zorlaştırmaktadır.
Mevzuat ve Kur
Yeni mevzuat, toplama miktarını azaltıyor, bu nedenle  hurda stokları azalıyor ve fiyatı artıyor. Kağıt fabrikasının maliyetleri arttığı için kağıt fiyatı artıyor. Kağıt fiyatı artışı kutu fiyatını da arttırıyor.
Kur artışı beklenmiyorsa, kağıt üreticisi içeride hurda fiyatı artışı belirince hurda ithalatına yöneliyor. İthalat yapan kağıt üreticisi, hurda fiyatını düşürücü etki yaratıyor. Öte yandan, kur artışı beklenmediğinde oluklu fabrikası daha kolay kağıt ithalatı yapma kararı veriyor.
Kur artışı bekleniyorsa, kağıt üreticisi hurda ithalatını tercih etmiyor. Bunun yerine kağıt ihracatına öncelik veriyor ve içeride kağıt fiyatını daha kolay arttırıyor.
Mevzuat ve kurlardan başka, ülkemize has bir diğer konu ise büyük ve küçük üreticiler arasındaki teknoloji/kapasite farkı da hem hurda fiyatını hem de kağıt fiyatını dolaylı etkilemektedir. Küçük üreticiler, daha eski teknolojilerle daha pahalıya mal ettikleri kağıdı, büyük üreticinin altındaki fiyat seviyesinden satmak zorunda kalıyorlar.
Büyük üretici, fiyat belirlerken ithal kağıdın maliyetini çok aşmamaya özen gösterirken; aynı üretici dışarıya kağıdı daha ucuza ihraç edebiliyor.
Küçük üreticiler ayrıca, zaten finansal olarak da zayıf olduklarından (bazı durumlarda yapılması zorunlu olan) hurda ithalatı gibi aksiyonları alamıyorlar. Dolayısı ile oyun, büyük üreticilerin iyice baskın olduğu bir hal alıyor. Ve Amerika'daki gibi bir mantık silsilesi oluşmuyor. Biraz hissi, biraz kur ve daha çok mevzuat.
Özetle, kağıt fiyatının nasıl oluştuğunu çizebilecek kadar öğrenemediğim çok açık.
 
Yukarıda bahsi geçen yazının linki: