Geçen ay
kağıt esaslı ama köşebent gibi oluklu mukavva dışındaki ambalaj üreticilerinden
bir kaçını ziyaret ettim. Bu tür ziyaretlerde hep olduğu gibi, geçen yıl
nasıldı, bu yıl nasıl olacak gibi konuşmalar geçti. 2016'nın canlı bir yıl
olmayacağını, gerçek büyümenin (=oluklu mukavva sektörü büyümesi) 2017'den
itibaren olacağını tahmin ediyorum dedim. Buna karşılık bir şirket ortağı,
"son 3-4 senedir, bu sene olmadı, seneye işler iyi olur inşallah diyoruz
ama gelecek senenin sonunda da aynı noktada olduğumuzu görüyoruz" şeklinde
bir özet yaptı. Yaptığı özet esasen, çok sayıdaki orta ve küçük işletmenin
durumunun tespitidir.
İş
sahibinin bu şekilde düşünmesinde yapılan yatırımın, planlanan (veya umulan)
geri dönüş süresine uyulamayışı sanırım en önemli etkendir. Öte yandan
ülkemizin normal temposunun altında büyümesi ve yabancı finansman girişinin
azalması gibi faktörler de ekonomik gelişmenin yeterince iyi hissedilmemesine
neden olmaktadır.
Bütün
bunlar, ilk aşamada akla gelen doğru saptamalar olsa da gerçek neden
"büyük değişim" biraz daha derinde ve daha büyük etkendir.
Büyük
değişimi bazı örneklerle açıklamak daha kolay olacaktır. Benim ziyaretlerimle hemen
hemen aynı günlerde Bobst'dan Hagop M. Tavitian Kaplamin'i ziyaret ettiğinde
makinelerin verimliliği üzerine konuştuk. Hagop'un sorumlu olduğu bölgelerde
verimliliğin nasıl farklı gözlediğini şöyle açıkladı. Hagop ayda 4.000 ton gibi
oluklu mukavva kutu üreten bir fabrikanın, Avrupa'da (sanırım İspanya veya
İtalya'yı kastetti) 70-80 kişi çalıştığını, buna karşılık Arap ülkelerinde aynı
üretimin 300-350 kişi ile yapılabildiğini anlattı. Avrupa'da bu verimliliğin
sağlanması için, fabrika müdürünün günde birkaç saat forklift operatörü gibi çalıştığını
anlattı. Arap ülkelerinde ise insan gücü halen çok ucuz olduğundan otomasyonun
zayıf olduğunu, prefeeder yerine 2-3 kişi istihdam edildiğinden bahsetti.
Çalışan
kişi sayısı bakımından benzeri bir örneği ise bizzat 1999'da gözlemlemiş idim.
O vakitler, DS Smith'in İtalya'daki Lucca fabrikası kişi başına verimlilik
bakımından grubunun en iyi fabrikası idi. Ayda yaklaşık 4.600 ton kutuyu,
toplam 120 kişi ile üretirler ve tüm DS Smith'e örnek olurlar idi. (Satış ve bakım onarım komple outsource edilmiş idi.) Demek ki 17
yıllık zaman içinde bir Avrupa fabrikası çalışan sayısını 30% kadar azaltmayı
başarmış.
İster
istemez ülkemizdeki durumu düşündüm. Aynı ölçekteki (=4.000 ton/ay, ortalama teknolojili) bir
fabrika, ülkemizde 180-190 kişi çalışmaktadır. (Hizmet verilen sektörler,
üretilen ambalaj tipleri, bu sayıyı çok etkilemektedir.) Çalışan kişi sayısı
bakımından Avrupa'nın yaklaşık iki katı, Arap ülkelerinin ise yarısı kadar.
İşte ülke olarak tam bulunduğumuz yer orasıdır.
En yeni
teknolojiyi getirmekle, en verimli örneklerden olamıyoruz. Yatırımcı ise (yukarıdaki
iş ortağı gibi) her yıl beklentisinin daha az karşılandığını düşünüyor. Bunlara
her konuda yaşadığımız "büyük değişim"ler neden oluyor. Peki nasıl
değişimler yaşıyoruz ve işlerimizi nasıl etkiliyorlar?
Teknoloji
Her alanda
kullanılan teknoloji her gün ileri gidiyor ve daha dijital hale geliyor. İş
olarak benimsediğimiz eylemler, bilgisayar/robot tarafından yapılır hale
geliyor ve ortadan kalkıyor. Orta yaşın üzerindeki insanların havsalasının
almadığı bir durum ortaya çıkıyor. Teknolojiye karar vermesi gereken
yöneticiler, onu yeterince anlamadığı için hatalı karar veriyor. (Buradaki
teknoloji kavramı, akıllı telefondan çok daha fazlasıdır.) Önümüzdeki beş yıl
için seçilen teknoloji, bir yıl geçmeden (başlangıçta hatalı seviye
seçildiğinden ve/ya ilerlemenin hızlanmasından) demode hale gelebiliyor.
Yatırımcı
Değişen
teknoloji, yatırımcıyı daha bir önceki yatırımın geri dönüşünü tamamlamadan
yeni yatırıma zorluyor. Zaten yeterli sermaye birikimi olmadığından, yatırım
erteleniyor ve rekabette geri kalınıyor.
Küçük
olsun hepsi benim olsun kafasındaki yatırımcı, ortaklık kurmayı ve daha büyük
bir yapının parçası olmayı tercih etmiyor ve sermaye birikimi yok olup gidiyor.
Ülkemizin
bir büyük planlamaya ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Ülke olarak rekabetçi
olamayacağımız sektörlerdeki yatırımların engellenmesi ve kaynakların başka
stratejik sektörlere yönlendirilmesi gerekiyor. Küçük sermayedarların birleşip
daha büyük yatırımlar yapma anlayışına geçmeleri sağlanmak durumunda.
İnsan Gücü
Ülkemizde
yeterince işsiz olmasına rağmen, düzenli çalışacak insan sayısı çok az olarak
görünüyor. Yeni yetişen gençler, TV dizilerindeki gibi yaşama ve kısa sürede
zengin olma hayali kuruyor. Bir önceki nesil için gayet uygun olan işler, bu
nesle angarya/ağır/kazancı az geliyor. İş gücünün bu tutumu, yatırımcıyı
otomasyona/robotlaşmaya zorluyor.
Asgari
ücret seviyesi, genellikle yatırımların yapıldığı büyük şehirler için
"geçinilemez" olduğundan; çalışan sirkülasyonu devam ediyor ve mevcut
teknoloji bile düzgün kullanılamamış oluyor.
Rekabet
Yeni
kurulan her fabrika, mevcut pazardan pay almaya çalışıyor. Artan rekabet, fiyat
üzerinde bir baskı oluşturuyor.
Ayrıca,
hayatın doğal akışında az teknolojili ürünlerin fiyatları düşmeye mahkum.
Ambalaja oranla daha yüksek teknolojili ürünlerde (elektronik cihazlar gibi)
bile reel fiyatlar yıldan yıla düşmesinden bunu görebiliyoruz.
Yatırımcı,
rekabette öne geçmeyi halen bölgesel teşvik, ucuz iş gücü, grup şirketine
pahalıya satma gibi kalıcı olmayan çözümlerden bekliyor. Halbuki yeni ürün
geliştirme, pazarda farklılaşma gibi konulara ağırlık vermesi gerekiyor.
Buna
karşılık müşteri, yoğun rekabetten daha düşük fiyat elde etmeye çalışıyor.
Mevcut tedarikçisinin zaman içinde kendisi için geliştirdiği ürün ve hizmetleri
bir kaç kuruş ucuz almak için göz ardı ediyor.
Müşteri
Müşteri
beklentileri sürekli değişiyor ve (ambalaj üreticileri açısından) giderek daha
da zorlaşıyor. İşe yeni başlayanlar için değişen müşteri beklentilerini anlamak
daha kolay. İşe başlayalı 15-20 yıl olmuş kişiler için beklentilerdeki değişimi anlamak
daha zor.
Ayrıca
müşteri, yukarıdaki gibi liyakatsiz davrandığı sürece ambalaj sektörünün ürün
geliştirmesini engellemiş oluyor.
Yeni
Normal
Sanıyorum pek
çok sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de bir yeni normal oluşuyor.
Eskiden örneğin 50 M TL yatırımla, 200 kişi çalıştırmak ve 5% kar elde etmek
mümkünken; artık 200 M TL yatırımla, 100 kişi çalıştırmak ve 1% kar elde etmek
normal oluyor. (Verilen rakamlar örnek olsun şeklindedir, tutarlı olması
beklenmemelidir.)
Elbette bu
büyük değişimi yaşamak ve gerekenleri yapmak da mevcut
yöneticilere/yatırımcılara düşüyor. Hepimize kolay gelsin.
17 Nisan 2016 Pazar
3 Nisan 2016 Pazar
Kağıt Fiyatları Nasıl Oluşuyor?
Ambalajın
en önemli maliyet unsuru, en büyük girdisi kuşkusuz oluklu mukavva kağıtlarıdır
(containerboard.) Son bir kaç senedir, yeni giren kapasiteler, hurda yokluğu vb
nedenlerle kağıt fiyatlarında gerekli-gereksiz çok fazla hareket oldu. Bunu
oluklu mukavva alıcılarına anlatmakta çok zorlandık. Yıl başından bu yana ise
sokak toplayıcıları ile ilgili yasal düzenlemelere bağlı sıkıntılar yaşadık.
Acaba kağıt üreticileri nasıl fiyatlandırma yapıyor, önümüzdeki 3 ay (veya 1
yıl) da fiyatlar nasıl oluşacak şeklinde hep merak etmişimdir. 2016 yılının ilk çeyreğinde ambalaj tarafında
işler çok parlak olmadığından, takip eden dönemlerde hammadde fiyatlarının
gidişatını kestirmek çok önem kazanıyor.
İşte böyle düşünceler içerisinde iken yazının altındaki linkte verdiğim adreste bulunan döküman elime geçti. "How and why do prices really move in the paper industry?" başlıklı yazıda, klasik arz-talep teorisinin kağıt fiyatlarının oluşmasında etkili olmadığı açıklanıyor. Büyük üreticilerin, maliyeti düşük fabrikalarını kapatmak suretiyle fiyatları arttırma veya nispeten maliyeti düşük üreticilerin fiyatları düşürdüğü suçlamalarının geçerli olmadığı vurgulanıyor.
Eğer fiyatlar küçük üreticilerin maliyet seviyesine göre oluşuyorsa, piyasa fiyatı her zaman aynı (yani küçük üreticinin maliyetini kurtarır) seviyede kalabilirdi. Küçük üreticilerin maliyetleri yükseldiğinde fiyatlar artması, küçük üreticinin maliyeti düştüğünde de fiyatların düşmesi gerekirdi. Buradan çıkacak sonuç, küçük üreticilerin kar marjlarının hep aynı seviyelerde kalacağı şeklindedir.
İşte böyle düşünceler içerisinde iken yazının altındaki linkte verdiğim adreste bulunan döküman elime geçti. "How and why do prices really move in the paper industry?" başlıklı yazıda, klasik arz-talep teorisinin kağıt fiyatlarının oluşmasında etkili olmadığı açıklanıyor. Büyük üreticilerin, maliyeti düşük fabrikalarını kapatmak suretiyle fiyatları arttırma veya nispeten maliyeti düşük üreticilerin fiyatları düşürdüğü suçlamalarının geçerli olmadığı vurgulanıyor.
Eğer fiyatlar küçük üreticilerin maliyet seviyesine göre oluşuyorsa, piyasa fiyatı her zaman aynı (yani küçük üreticinin maliyetini kurtarır) seviyede kalabilirdi. Küçük üreticilerin maliyetleri yükseldiğinde fiyatlar artması, küçük üreticinin maliyeti düştüğünde de fiyatların düşmesi gerekirdi. Buradan çıkacak sonuç, küçük üreticilerin kar marjlarının hep aynı seviyelerde kalacağı şeklindedir.
Fisher
International, kuzey Amerika'daki yazı tabı üreticileri açısından pratikte
işlerin nasıl olduğunu yukarıdaki grafikle açıklamış. Turuncu eğri kağıdın
satış fiyatını gösterirken, zaman zaman onu kesen lacivert eğri ise nakit
maliyetleri göstermektedir. Yeşil ve kırmızı sütunlar ise aradaki farkın kaç
dolara tekabül ettiğini açıklamaktadır. Grafiğe göre üreticiler B ve D dönemlerinde nakit maliyetlerini bile
karşılayamadan zararına satmışlardır.
Nakit
maliyet, doğrudan nakit çıkışı yaratan; hammadde, yardımcı madde, enerji,
nakliye, işçilik gibi kalemlerdir.
B
ve D dönemlerinde bazı üreticilerin fiyatları arttırmaya çalıştıkları
bazılarının ise satmamayı tercih ettikleri düşünülmektedir. A ve C dönemlerinde
ise üreticiler pazarlıkta farklı davrandıklarından, kimi az kimi daha çok kar
elde etmişlerdir.
Buradan
hareketle yazara göre, kağıt üreticisi bütün satışlar için aynı sertlikte
pazarlık etmediğinden fiyat daha komplex ve kolay tahmin edilemez oluyor.
Üreticinin işsiz kalma endişesi ile alıcının kağıtsız kalma korkusu gibi
psikolojik faktörler gizlice pazarlığı etkiliyor.
Ayrıca
şu faktörlerin de kağıt fiyatını etkilediği düşünülüyor:
Kağıt
fabrikasının çalışma yüzdesi (ne kadar yoğun çalıştığı)
Kağıt
stokları (hem üreticideki hem de alıcıdaki kağıt stokları)
Maliyet
değişimleri (beklenen maliyet artış/azalışı)
Nihai
talep (kağıda göre nihai talep oluklu mukavva olduğundan, ambalaj alıcılarının
istekli olma durumu)
Kapasite
değişiklikleri (devreye yeni giren/çıkan fabrikalar, planlı duruşlar)
Sipariş
yükü (kağıt fabrikasının almış olduğu henüz teslim edilmemiş siparişler)
Yükleme
durumu (alıcıların siparişlerini çekme hızı)
...
vb şeklinde sıralanmaktadır.
Yazı
yukarıdaki görüşlerden hareketle, Amerika'da kağıt fiyatını oluşturan etki
döngülerini
şeklinde
resmediyor. Kağıt fiyatı (CB Prices) kağıt siparişi gelişi ile fabrika
kapasitesine bağlı oluşuyor. Kağıt siparişleri ise, sipariş, çalışma oranı,
üretim miktarı, teslimat ve kağıt stoku döngüsünden etkileniyor. Çalışma oranı
ile üretim miktarı ve kapasite kullanımı yeni yatırım döngüsünü meydana
getiriyor. Buraya kadar olan döngülere göre, devreye giren yeni fabrika üretim
miktarını ve teslimat hızını arttırıyor. Sipariş miktarı sabit ise üreticide
mamul stoku birikmesi kaçınılmaz görünüyor.
Diğer
tarafta ise şöyle bir reaksiyon gerçekleşiyor: Kağıt fiyatı arttığında, kutu
fiyatı artıyor, kutu siparişleri artıyor ve kağıt stokları azalıyor. Elbette
tersi durum da geçerli. Kağıt fiyatı düştüğünde, kutu fiyatı da kutu siparişi
de düşüyor ve kağıt stokları artıyor.
Son
döngüde, kutu alıcısının talebi azaldığında, kutu stokları artarken, kutu
siparişleri azalıyor ve kağıt talebine etki yaratılıyor.
Elbette
bunların hepsi Amerika'da oluyor ve orayı anlamak bizim için kolay. Ülkemizde
maalesef durum çok daha karışık. Sokak toplayıcıları probleminde olduğu gibi
piyasa/ülke gerçekleri dikkate alınmadan hazırlanan mevzuat, büyük kağıt
üreticilerinin küçükleri zora düşürme arzuları, gerçek fiyatları yansıtmayan fiyat listeleri,
kur belirsizliği, hurdanın belediyelere para verilerek toplanıyor
olması,...gibi faktörler oyunu çok daha zorlaştırmaktadır.
Mevzuat
ve Kur
Yeni
mevzuat, toplama miktarını azaltıyor, bu nedenle hurda stokları azalıyor ve fiyatı artıyor.
Kağıt fabrikasının maliyetleri arttığı için kağıt fiyatı artıyor. Kağıt fiyatı
artışı kutu fiyatını da arttırıyor.
Kur
artışı beklenmiyorsa, kağıt üreticisi içeride hurda fiyatı artışı belirince
hurda ithalatına yöneliyor. İthalat yapan kağıt üreticisi, hurda fiyatını
düşürücü etki yaratıyor. Öte yandan, kur artışı beklenmediğinde oluklu
fabrikası daha kolay kağıt ithalatı yapma kararı veriyor.
Kur
artışı bekleniyorsa, kağıt üreticisi hurda ithalatını tercih etmiyor. Bunun
yerine kağıt ihracatına öncelik veriyor ve içeride kağıt fiyatını daha kolay
arttırıyor.
Mevzuat
ve kurlardan başka, ülkemize has bir diğer konu ise büyük ve küçük üreticiler
arasındaki teknoloji/kapasite farkı da hem hurda fiyatını hem de kağıt fiyatını
dolaylı etkilemektedir. Küçük üreticiler, daha eski teknolojilerle daha
pahalıya mal ettikleri kağıdı, büyük üreticinin altındaki fiyat seviyesinden
satmak zorunda kalıyorlar.
Büyük
üretici, fiyat belirlerken ithal kağıdın maliyetini çok aşmamaya özen gösterirken;
aynı üretici dışarıya kağıdı daha ucuza ihraç edebiliyor.
Küçük
üreticiler ayrıca, zaten finansal olarak da zayıf olduklarından (bazı
durumlarda yapılması zorunlu olan) hurda ithalatı gibi aksiyonları alamıyorlar.
Dolayısı ile oyun, büyük üreticilerin iyice baskın olduğu bir hal alıyor. Ve
Amerika'daki gibi bir mantık silsilesi oluşmuyor. Biraz hissi, biraz kur ve
daha çok mevzuat.
Özetle,
kağıt fiyatının nasıl oluştuğunu çizebilecek kadar öğrenemediğim çok açık.
Yukarıda bahsi geçen yazının linki:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)