Peki iş kazaları
niçin oluyor ve azalmıyor?
Herhalde konunun özünde, insan hayatına çok
az özen gösteriyor olmamız yatıyor. Konuya çeşitli açılardan bakmak gerekir:
·
Devletimiz,
kendi dışındaki kurumlara ve şirketlere güvenmiyor ve bazen saçma sapan iş
güvenliği kuralları koyabiliyor. Her zaman gittiğim berber dükkanında, acil
çıkış tabelası gördüğümde şok oldum. 20 metrekareyi geçmeyen ve yalnızca bir
kapısı olan bir dükkan için acil çıkış levhası astıran anlayış; devletimizin
daha doğrusu bürokrasinin yaklaşımını açıklıyor. “Kural koy, herkes uysun yine
kaza olursa yeni kural koyalım.”
Hemen her işletmeye, iş güvenliği uzmanı
ile çalıştırma zorunluluğu getirme de aynı mantığın uzantısı. Halbuki bir
paradigma değişimine ihtiyaç var. Kural olduğu için yaptırmak yerine,
insanların sağlığı ve güvenliği için yaptırma anlayışı yerleşmeli. Bir kaza
olduğunda en üst perdeden tepki gösterip (maden kazalarını hatırlayınız) sonra
alınacak önlemleri, denetimleri özensiz yapmak, tekrar tekrar aynı hata
kaynaklı kazaları görmeyecek bir anlayışa geçmek gerekiyor.
Devlet memurunun sorumsuzluğu, verdiği onay
da, yaptığı işlemde hata olması neticesinde hesap sorulmaması ise konunun bir
başka boyutu. Konunun özünü idrak etmemiş ama mevzuatı bilen, piyasa
gerçeğinden bihaber denetçiler ile yapılan denetimler tam olmuyor.
Devletin yapması gerekenler, şu şekilde
özetlenebilir:
1. İş güvenliği ile
ilgili çok sayıdaki gereksiz/benzer mevzuatı, birleştirip-ayıklamak şart. 1984’de
rahmetli Özal’ın dış ticaret mevzuatına yaptırdığı gibi işçi sağlığı ve iş
güvenliği ile ilgili mevzuatı elden geçirip-kısaltmak şart.
2. Kuralları
bürokrasinin koyması yerine, piyasa oyuncuları ile birlikte koymak lazım.
İşler, Ankara’dan göründüğü gibi kolay yürümüyor
3. Sürekli yeni denetim
pozisyonları/konuları icat etmek yerine, mevcut deneticilerin kalifikasyonunu
arttırmak gerek
4. Denetçi, hatalı
karar vermiş ise hesabını vermeli. Veya kazaya bir devlet kurumunun hatası
neden olmuş ise (ör: karayollarındaki işaretleme ve yapım hataları) bu kurum da
hesap vermeli
5. Hepsinden önemlisi,
hukuk sistemi, daha basit ve hızlı çalışmalı ki, adalet yerini bulsun. (Belki
burada da kısaltma gerekir)
·
Şirketlerimiz
ise, iş güvenliğini bir maliyet unsuru görüyor ve mümkün olan en az masrafa
katlanarak, durumu idare etmeye çalışıyor. Aynı devletin yaklaşımı ama ters
istikamette olanı.
İş kazası nedeniyle oluşan kayıp gün
sayıları uzun yıllar, önemli bir istatistikmiş gibi izlendi. Yıllar sonra
anladım ki, bu istatistikler hiç önemli değil. Önemli olan, çalışanları tüm
kurallara uyarak çalıştırmak. Bu durum, şirketlerimizin yaklaşımında da
paradigma değişikliğini şart koşuyor. “İş kazası olmaması için kurallara asgari
uyum yerine, insanların evlerine sağlıklı dönmeleri için gereken önlemleri
almak.”
Kağıt ve ambalaj sektöründe olan ve borsaya
açık yabancı şirketlerin yıllık raporlarında, şirkette o yıl kaç tane iş kazası
olduğunu görürsünüz. Şirketlerin kaza sayısını azaltma hedefi vardır. Ülkemizde
ise bu konuları, ortaklar bilmezler.
·
Çalışanlarımız
ise iş güvenliğini, trafik kuralları gibi bir angarya olarak görüyor. “Bana bir
şey olmaz. Hızla şunu bitireyim…” gibi düşüncelerle riskli hareketlerde
bulunuyor.
İnsanlarımızın bu yaklaşımı genel olarak;
kurallara uymama anlayışı ile açıklanabilir. Emniyet şeridini işgal etme,
kuyruğa kaynak yapma, gibi kural tanımaz davranış modelleri; halen çok cahil,
saygısız ve bencil olduğumuzu açıklar.
İnsanlarımızda ise şöyle bir paradigma değişimi olmalı. “Kurallara uyarak/saygı
duyarak çalışırsam, eve sağlıklı dönerim.”
Konunun alışkanlıklar boyutu
İş
güvenliğinin bir alışkanlık sorunu olduğunu, tesadüfen bir kitap özetinden
öğrendim. http://www.summary.com/ adresine üye olduğunuzda, “The Power of Habit”
adlı kitabın özetini indirmenize izin veriyor. Özetteki, Alcoa hikayesini çok
kısaca şöyle:
Alcoa,
bazı yanlış yatırımlardan sonra zarara uğrar ve 1987’de Paul O’Neill yeni CEO
olarak atanır. Eski bir devlet memuru olan CEO’yu iş çevreleri tanımamaktadır
ve bir tanışma toplantısı düzenlenir. Toplantıda O’Neill, “Alcoa’nın ne
yaptığını merak ediyorsanız, işletme alanlarına bakmak gerekir. Eğer iş
kazalarını azaltabilirsek, çalışanlar iyi alışkanlıklarını geliştirmiş
demektir. İş güvenliği, bizim için en önemli göstergedir ve alışkanlıklarımızın
bireyden-şirkete nasıl iyileştiğini tarif edecektir.” Toplantıda bulunan
yatırım danışmanlarından biri, hemen dışarı çıkıp-müşterilerine “Alcoa
hisselerini hemen satın. İşin başına bir hippi getirmişler. Bu şirketi batırır.”
Şeklinde tavsiyede bulunur.
Konuşmadan
bir yıl sonra, Alcoa’nın karı rekor seviyede artmıştır. O’Neill, 2000 yılında
emekli olduğunda şirket cirosu 5 kat artmış ve 27 milyar USD’ye ulaşmıştır.
O’Neill’in başladığı günlerde 1 milyon $’lık hisse senedi alan bir yatırımcı,
2000 yılına kadar 1 milyon $’lık temettü aldığı gibi, elindeki hisse
senetlerinin değeri 5 milyon $’a yükselmiş.
O’Neill,
bazı temel alışkanlıkların, diğerlerinden daha önemli olduğuna inanıyordu. Eğer
bunlar değişmeye başlar ise, başlatacakları bir zincir reaksiyon ile diğer
alışkanlıklar kendiliğinden değişecek idi. Temel alışkanlıklar, insanların
nasıl çalıştığını, nasıl oyun oynadığını, nasıl yaşadığını, nasıl para
harcadığını ve nasıl iletişim kurduğunu etkiliyordu. O’Neill temel alışkanlıkları
oldukça tehlikeli buluyordu.
Kendinden
önceki CEO’nun gayretlerine rağmen, ürün kalitesizliği ve verimsizlik had
safhaya yükselmişti. Çalışanları daha çok ve daha kaliteli üretme fazına bir
anda geçiremeyeceğini düşünen O’Neill, birinci önceliği iş güvenliğine
vermişti. Bu öncelik, hem yöneticilerin hem de sendikanın desteğini almasını
sağladı. Önce insanları ortak bir şeye odaklanmasını sağlamalı, daha sonra
onların çalışma ve iletişimlerini geliştirebilirdi. “Temellere indim. Herkes,
işe geldiği gibi geri dönmek ister? Değil mi? Ailenizi beslerken, ölüm riski
almak istemezsiniz. Bu nedenle, herkesin iş güvenliği alışkanlıklarını
değiştirmeye odaklandım.”
İş
güvenliği için, ilgili dönemde sıfır iş kazası hedefi koyan O’Neill, iş
kazasını önlemenin bedeli kaç olursa olsun önleyin talimatını verir. O zamana
dek, yöneticiler, iş kazasının yarattığı verimlilik kaybı ve moral bozukluğuna
rağmen konuyu konuşmak istemiyordu. Buna karşılık sendika, daha yüksek iş
güvenliği arzuluyordu. Başlangıçta, hiç kimse O’Neill’in planının bu denli bir
değişim getireceğini hissetmedi. Plan bir alışkanlık döngüsü yaratmıştı. Her
hangi bir iş kazası meydana geldiğinde, o lokasyonun başı, 24 saat içinde
O’Neill’e kazayı ve bir daha aynı kazanın olmaması için yapacağı işlerin
planını bildirmek zorunda idi. Bu döngüyü sağlıklı uygulayanlar, terfi
edebilecek idi.
Bir
süre sonra, iş güvenliği önceliği, şirketi hızla değiştirmeye başladı. Sendika,
önceden bireysel verimlilik analizlerini kabul etmez iken; bu ölçüm ve
analizleri kabul etti. Yöneticilerin bütün ısrarlarına rağmen, işçilere, “iş
kazası riski var ise” makineyi kapatabilme yetkisi tanındı.
O’Neill,
yola çıkarken karlılık artışı için bir hedef veya garanti vermemişti. İş
güvenliği anlayışı, çalışanların ve şirketin diğer alışkanlıklarını
değiştirmişti. Örneğin, metal eriyik dökülürken, sıçrayıp-yaralanmalara yol
açıyorsa, eriyiği dökme sistemi yeniden dizayn edilebilir diye yola
çıkıldığında; eriyik firesinin de azaldığı gözlenmişti.
Alcoa
örneğine bakınca, iş güvenliği maliyetten ziyade bir fırsat olarak algılanmış
gibi. O’Neill sorunu iyi görmüş ve Alcoa’yı değiştirmiş.
Sonuç
·
Devlet,
şirket ve birey olarak, insan hayatına özen gösteren bir anlayışa geçmemiz
gerekiyor.
·
İnsanlarımızın
alışkanlıklarını değiştirmeliyiz. Bu ise eğitimle olur. Ancak, “eğitim”
tahsilden öte bir anlam ifade ediyor. Herkesin üniversite mezunu olmasını
değil, herkesin karşısındaki saygılı davranmayı öğrenebildiği bir eğitim
olmalı.
Teşekkürler paylaşımlarınız için. iş güvenliği çizgileri olarak iyi çalışmalar dilerim.
YanıtlaSil